“Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm”… Kayıp ve yas
16 Mayıs 2014
Bir önceki yazımda, son yaşadığımız felaketten habersiz “Travma Sonrası Stres Bozukluğu” nu yazmıştım. Çok sayıda maden çalışanımızı kaybettiğimiz bu acı olayın, ölenin yakınları başta olmak üzere Türkiye’de yaşayan herkesin üzerinde önemli olumsuz etkileri olacağı şüphe götürmez bir gerçek. Bugün itibariyle ölenlerin yakınlarının “akut yas içinde olduklarını biliyoruz. Aynı zamanda toplum olarak bizlerin de, kayıbın ağırlığını gözönüne alırsak, toplumsal bir yas sürecinin içinde olduğumuz düşünülmelidir. Bu sebeple bugün size yastan bahsedeceğim. Yas sürecinde hangi duygudurum içinde olduğumuz ve “gecikmiş yas” ı anlatacağım.
Yas, acı bir duruma verilen normal bir tepkidir. Ölüm, boşanma, iş kaybı, savaşlar, büyük toplumsal felaketler gibi. Bu travmatik yaşantılara verilen tepkilerin anlaşılması önemlidir.
Yas sürecinde hem ölenin yakınlarının hem de toplumdaki diğer bireylerin ruhsal ve bedensel sağlığı üzerindeki olası etkilerini bilmek, ruh sağlığı uzmanlarınca gerekli görülmektedir.
Akut yastaki insanların sergiledikleri tablolar dikkat çekici bir biçimde birbirine benzerler. Hepsinde ortak olarak dalgalar biçiminde gelen 20 dakika ila 1 saat süren bedensel sıkıntı, boğazda sıkışma
duygusu, karında boşluk duygusu, kas gücünde gerilim veya zihinsel ağrı olarak tanımlanan yoğun öznel acıdır. Kişi bu huzursuzluk dalgalarının ziyaretler, öleni düşleme veya kendisine acınması gibi durumlarda artabileceğini öğrenir. Bedeli ne olursa olsun bu sendromdan kaçınma eğilimi duyar. Reaksiyonun tetikleyebileceği düşüncesi ile ziyaretleri reddeder, ölenle ilgili tüm düşüncelerden kaçınmaya çalışır.
Akut yas, ruhsal ve bedensel belirtileri olan kesin sınırlı bir sendromdur. Bu sendrom bir kriz biçiminde ortaya çıkabilir, ertelenebilir, abartılabilir veya gizlenmiş olabilir. Tipik sendrom yerine her biri yas sendromunun farklı bir yanını simgeleyen saptırılmış tablolar görülebilir. Bu saptırılmış tablolar uygun tekniklerin kullanılması ile normal bir yas reaksiyonuna dönüştürülebilir.
Akut yasta görülen en belirgin özellikler:
İç çekmek isteğinin artması: Bu solunum bozukluğu en çok yitirilenle ilgili olarak konuşulduğunda olur.
Güç iletimi ve yorgunluk evrenseldir ve şöyle betimlenir: “Kaldırdığım herşey o kadar ağır ki”, “En küçük çaba kendimi tükenmiş hissetmeme sebep oluyor.”
Sindirim ile ilgili belirtiler de şöyle betimlenir: “Yiyeceklerin kadını kum gibi.”, “Hiç iştahım yok.”, “Yemek yemem gerektiğini için yiyecekleri tıkıyorum.”, “Midemde herşey yavaşlıyor gibi.”
Algılama genellikle değişir: Gerçeklik duygusu azalır başka insanlardan duygusal olarak uzaklaşma isteği olur, nesneler gölgeli veya olduğundan küçük görülebilir ve ölenin hayatı ile yoğun bir uğraş vardır.
Bir diğer önemli uğraş alanı da suçluluk duygularını merkez alır.
Yitirilen kişiye karşı ölümden önce yapılan yanlışlar araştırılır. Kişi kendini önemli ihmal etmiş olmakla suçlar ve küçük yanlışlar abartılır. Bunlara ek olarak diğer insanlarla ilişkilerde sıcaklık duygusunun
getirilmesi, sinirlilik, öfke ile karşılık verme eğilimi, arkadaş ve akrabaların ilişkileri sürdürme abalarına karşılık olarak rahatsız edilmeme isteği vardır.
Kişiler için bu düşmanca duygular şaşırtıcı ve açıklamaları güçtür. Yine delilİğe yaklaşımın işareti olarak değerlendirirler. Bu duyguları denetlemek için büyük çaba harcanır ve sonuçta sıklıkla sosyal
ilişkilerin resmi ve katı bir biçim aldığı görülür.
Kişinin günlük etkinlikleri de önemli değişikliklere uğrar. Hareket ve konuşmada azalma olmaz. Özellikle ölenden söz edilirken konuşmanın arttığı gözenir. Huzursuzluk, yerinde oturamama, amaçsız biçimde ortalıkta dolaşmak ve sürekli yapacak bişeyler arama davranışları görülür. Aynı zamanda orğanize etkinliklerin başlatılması ve sürdürülmesinde beceriksizlik vardır.
Özellikle arkadaşlarla buluşmak, sohbet etmek, başkaları ile bazı girişimleri paylaşmak gibi sosyal alışkanlıklar yitirilmiş gibidir. Bu durum kişinin kendisini ilişkilerde yüreklendiren ve aracı olan herhangi bir kimseye bağımlılığı ile sonuçlanır.
Yasta aşağıdaki 5 belirti temeldir:
- Bedensel sıkıntılar
- Ölenin hayali ile uğraş
- Suçluluk
- Düşmancıl tepkiler
- Alışıla gelmiş davranım örüntülerinin yitirilmesi.
Biri öldüğü zaman onu içe alıp inkar ediyoruz. Sen benim içimde isen ben senden ayrılmam, eğer sen çok acı vereceksen senden parça parça ayrılırım. Bir kaybın arkasından ilk 4-5 ay içinde aşağıdaki durumlar ortaya çıkar.
*İnkar:* Hasta yakınını kaybettiği gerçeğini reddeder.
*Pazarlık yapma:* “Ben şunu şunu yapsaydım o ölmezdi” gibi düşünceler görülür.
*öfke:* Bu durumun neden kendi başına geldiğini sorgular. Ölen kişiye niye kendisini bırakıp gittiği için öfkelenir. Eğer öfke ortaya çıkarsa travma kabullenilmiştir. Bir kayıp sonrası psikiyatrise gelen kişide öfke görülürse ilaç tedavisi yapılmaz. İçteki süreci durdurmamak gereklidir.
*Depresyon:* Kişi hiçbir şey yapamayacak kadar üzgündür. Yalnızlık duygusu, çaresizlik ve sosyal çevreden uzaklaşma görülür.
*Kabullenme:* Her şeyi olduğu gibi kabul etme evresidir. Kaybedilen kişiyle yaşadıklarını anıya dönüştürme evresidir. Gerçekte yas tutma bitmez. Pratik olarak sona ermesi “anı formasyonu” ile ilgilidir. Artık ölen kişinin reprezantasyonu anılara geçmiştir.
Yas tutmada herşey normal ise yas tutan kişi zenginleşir. Acayip bir şey, olgunlaşmadan farklı. Olgunlaşmada kendimize ait bir şeyin daha fazla gelişmesi vardır, zenginleşmede dıştan bişeyler gelip bizde kalıyor, eklenme var.
Yasda nesne ile ilişkide ambivalans (ikircekli duygu mesela; nefret ve sevginin birarada görülmesi gibi) varsa süreç tam olarak bitmemiştir. Ambivalans patolojik yasa girmektedir. Bu tehlike işaretleri çok etkili ise ambivalans güçlüdür. İngilizcede çok güzel bir deyim vardır ” I love my dead deadly” yani
“ölesiye seviyorum sanki onu öldürecek gibi.”
Ambivalansın az olması olgunluğa ve ölen kişinin ölme biçimine bağlı. Normal yas sürecinde, normal öfke ortaya çıkıyor. Diğer beklenmeyen ölümlerde normal öfkeyi bozan durum var. Diyelim ki kişinin bir yakını var ve intihar ediyor kişinin öfke duyması güçleşiyor. Normal yas süreci bir yılda biter. Birey kendini zenginleştiren işlevleri içine alarak onlarla özdeşim yapar ve zenginleşir.
Normal yas sürecinden sonra şimdi de “patolojik yas” nedir biraz ondan bahsedelim. Patolojik yas tepkisi normal yasın sapmış biçimini anlatır. Patolojik yas “normal tepkilere” dönüştürüldükten sonra çözüme ulaşabilir. Patolojik yas tepkileri şunlardır:
-Geç tepkiler: En çarpıcı ve sık görülen durum, tepkinin gecikmesi veya ertelenmesidir. Kişi, önemli sorunlarla uğraştığı veya başka insanların moralinin yüksek tutulmasına hizmet etmesi gereken zamanlarda yitime karşı çok az tepki gösterir veya hiç tepki göstermeyebilir. Yakın
zamandaki bir ölümün akut yası içindeki hastalarda, yıllarca önce ölmüş bir kimse ile aşırı uğraş görülebilir. Aynı durumun değişik bir biçimde hastanın yitirdiği kişinin ölüm yaşına geldiğinde yas belirtisi geliştirdiği görülür.
-Saptırılmış tepkiler: Gecikmiş tepkiler kişinin belirgin olarak normal dışı davranışlar sergilemediği, ruh sağlığı uzmanına başvurmasını gerektirecek ölçüde ciddi ve çarpıcı olmasa da günlük yaşamında görülen bazı değişikliklerin ardından gelişebilir. Bu değişiklikler tanındıklarında basit ve kısa süreli psikiyatrik girişime yanıt veren çözümlenmemiş yaS tepkisinin yüzeydeki belirtileri olabilir. Bu belirtiler şöyle sınıflandırılabilir.
1. Yitim duygusu olmaksızın aşırı hareketlilik: Zevk alma, kendini iyi hissetme hali görülür. Etkinlikler serüven niteliği taşır. Ölenin sürdürdüğü etkinliklere benzer.
2. Ölenin son hastalığının belirtilerinin ortaya çıkması. Böyle hastalar daha çok dahiliye kliniklerine başvururlar. Fizyolojik işlevlerin ve varsa gerçek bulguların saptanması için ileri araştırmalar gereklidir.
3. Bir grup hastada özellikle ülseratif kolit romatoid artrit ve astım gibi psikosomatik belirtiler ortaya çıkar.
4. Sosyal uyum bozuklukları: Arkadaş ve akrabalar ile ilişkilerde belirgin değişiklikler ortaya çıkar. Kişi huzursuzdur, rahatsız edilmek istemez, sosyal etkinliklerden kaçınır.
5. Düşmancıl bir tutum ilişkilerde görülmekle birlikte, belirli kimselere karşı çok şiddetli olabilir.
6. Yastaki kimselerin çoğu kendilerine saçma gelen, kişiliklerindeki değişikliği simgelediğini ve gizlenmesi gerektiğini düşündükleri düşmanca duyguları ile baş etmek için yoğun çaba gösterirler.
7. Kişinin sosyal ve ekonomik bakımdan kendisine zarar verici etkinliklere giriştiği görülebilir. Aşırı eli açıklık nedeniyle hastanın sahip olduğu eşyaları başkalarına dağıttığı, yanlış parasal anlaşmalar yaptığı, “aptalca hareketler” nedeniyle arkadaşları ve mesleki konumunu yitirdiği gözlenir. Böylesi kendi cezalandırıcı davranışlar suçluluk duyguları ile ilişkilidir. Bu durum diğer aile bireylerini ve arkadaşları sıkıntıya sokar.
8. Yas tepkisi gerginlik, ajıtasyon, uykusuzluk, değersizlik duygusu, kendini suçlama ve cezalandırma isteği ile seyreden ajite depresyon ile sonuçlanabilir. Bu hastalarda intihar riski yüksektir.
Yas tepkisinin tipi ve şiddeti bir ölçüde önceden belirlenebilir. Obsesif kişilik özellikleri olan ve daha önce depresyon geçirmiş hastalar ajite depresyon adayıdırlar. Küçük çocuklarını yitiren annelerde çok ağır bir yas tepkisi görülür. Ölen kimse ile ölümünden önce kurulmuş olan ilişkinin yoğunluğu da önem taşır. Bunun bir sevgi ilişkisi olması gerekmez. Düşmanlık, özellikle yeterince açığa vurulmamış düşmanlık beslenen kimsenin ölümüne düşmanca dürtülerin belirgin olduğu şiddetli bir yas tepkisi izlenebilir. Sıklıkla ölenin bir sosyal sistemdeki anahtar kişi olduğu, ölümün ardından o sosyal
sistemİn dağıldığı ve geride kalanların yaşamında ve sosyal koşullarında büyük değişiklikler oluştuğu görülür. Böyle bir duruma uyum yapmak yitim ile baş etme zorunluluğunun üzerine eklenen zor bir görevdir.
Uygun psikoterapi yaklaşımı ile bireyin sosyal uyumu düzenlenebilir, uzamış ve ciddi değişiklikler önlenebilir. Ruh sağlığı uzmanları danışanın ölen kimse ile olan bağlarından sıyrılmasına yardımcı olmalıdır. Tedavide yanlızca abartılı tepkileri değil yeterince ortaya konamayan tepkilere de dikkat edilmelidir. Böylece gecikmiş tepkilerin beklenmedik zamanlarda ortaya çıkarak zarar verici olmaları önlenebilir.
Danışanın ölen ile ilişkisinin sürmesini isteğini destekleyen inançları beslenir. Ölüm ile ilişkilerini gözden geçirmesi, kendi duygusal tepkilerini tanıması gerekir.
Delirme korkusu ve şaşırtıcı duygusal değişikliklerin, özellikle düşmanca duyguların yarattığı korku ele alınmalıdır.
Üzüntü ve yitim ile ilgili duygular konuşulabilmelidir. Danışanın ölen kimse ile gelecekte kuracağı ilişki düşünülmeli, suçluluk duyguları üzerinde durulmalı, yeni iletişim örüntülerinin oluşturulmasında hastaya yardımcı olabilecek kimseler belirlenmelidir. Bütün bunlar 8-10 görüşme içinde yapılabilir.
Düşmanca duygular yasın en belirgin özelliği ise özel teknikler gereklidir.
Uzamış yasta, bu durumu yaşayan kişiler yaslarına uygun bir çözümcül sürece ihtiyaçları olduğunun bilinçli olarak farkındadırlar. Sıklıkla bu komplike yas reaksiyonunun ardındaki neden, yasın evrelerinden birinin tamamlanmasını engelleyen bir ayrılık çatışmasıdır. Bu kişiler bir sorun olduğunun farkında olduğundan genellikle yasın tedavisi için kendileri başvururlar. Tedavinin büyük
bir bölümü yas evrelerinden hangisinin henüz tamamlanmamış olduğunu ve tamamlanmasına neyin engel olduğunu anlamayı, ardından da bu konulardan yola çıkarak ilerlemeyi içerir.
Kaynaklar:
Kubler-Ross, E. (1969). On death and dying. New York: Macmillan.
Volkan, V. (1992) “Patolojik Yas Reaksiyonu”. Ders notları.
Uslu, R. (1993). “Akut Yas’ ın semptomatolojisi ve yaklaşım”. Kriz dergisi, 1(2): 104-109.