EROTİK SEVGİ
03 Kasım 2013
Evliliklerde çiftlerin önemli sorunlarından birisinin, cinsel yaşamlarına ilişkin olduğunu biliyoruz. Bu sorunlardan birisi de çiftlerden birisinin sevişme konusundaki isteksizliğidir.
Eskiden beri yaygın olarak bilinen durum, bu konuda kadınların daha nazlı oldukları, erkeğin sevişme talebine karşı kadının fıkra ve karikatürlere konu olan meşhur “Başım ağrıyor” bahanesinin oldukça yaygın olduğu durumudur.
Peki ya erkek sevişmek konusunda isteksizse ve kadın “Eşimle ayda 1, bazen 3-4 ayda bir sevişebiliyoruz, ben istemezsem benimle sevişmiyor, ya da sevişme taleplerimi reddediyor.” derse bu size suyun tersi tarafa akması gibi gelir mi?
Bu konudan müzdarip kadın sayısı da az değil. Ne oluyor da kadın erkeğin ‘arzu nesnesi’ olmaktan çıkıyor. Erkeğin kadını arzulaması ile ilgili bir zorluk olduğu açık bir durum olan bu problem, evlilikte çok ciddi çatışmalara yol açabiliyor. Çünkü daha önceki yıllarda kocasının onunla sevişeceği zamanı bekleyen kadın, günümüzde kendi bedeninin ve ihtiyaçlarının daha farkında olması ve bunlara sahip çıkması nedeniyle evliliğini sorgulamayı ve çözümü için ses çıkarmayı tercih ediyor.
DSM-IV tanı kriterlerine göre ‘Cinsel istek bozukluğu’, sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, cinsel fantazilerin ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az olması ya da hiç olmaması olarak tanımlanıyor. Bu durum başka bir psikiyatrik hastalığa ya da fiziksel bir hastalığa veya ilaç kullanımına bağlı olmamalıdır.
Cinsel istek bozukluğuna sebep biyolojik, psikolojik, kültürel ve çevresel pek çok faktör vardır. Koroner hastalıklar, hormonal dengesizlik, ilaç kullanımı, depresyon, bağlanma bozukluğu, eksik cinsel eğitim, dinsel faktörler, uygun olmayan çevresel koşullar cinsel isteksizlik yaratabilirler.
Bu nedenle cinsel istek bozukluğunu değerlendirirken, çeşitli unsurları gözönünde bulundurup kişiye özel durumu anlayıp ona göre uygun tedavi ve yaklaşımda bulunmak gerekmektedir.
Burada değinmek istediğim konu, hikayenin flört döneminde evlenene kadar çok iyi cinsel yaşamları olan çiftlerin evlendikten sonra hatta balayı gecesi başlayan bir isteksizlik durumunu içeren yönü ile ilgilidir. Evlendikten sonra erkek tarafında hızla düşüş yaşanmakta ve giderek çiftlerin cinsel yaşamı yok denecek kadar az olmaktadır.
Bir başka hikaye ise, çocuk olduktan sonra cinsel yaşamın tamamen sekteye uğramasıdır.
Anneye aşırı bağımlı erkekler evlendikten sonra eşlerine de aşırı bağımlılık geliştirip, eşini annesinin yerine koyması ve olgunlaşmamış cinsellik nedeniyle eşine karşı cinsel arzu duymayabilir. Bunlar sürekli olarak eşinden ilgi ve şefkat bekleyen erkeklerdir.
Başka bir şekilde anlatmak gerekirse, evlendikten sonra karısını kutsallaştırıp, arzu nesnesi olmaktan çıkartır. Bu durum, erkeğin kadında cinsel olanla, anneliğe yüklediği rolleri birleştirememesi, ikisini bölmesidir. Böyle olduğunda evdeki kutsal, dışarıdaki cinsel olandır.
Eşi doğum yaptıktan sonra da hem eşini anne olarak gördüğünden hem de eşinin değişen fiziksel görüntüsünden dolayı eşinden uzaklaşan erkekler vardır. Bu durumda, doğum sonrası bozulan cinsel yaşamı tekrar toparlamakta oldukça zorluk yaşanabilmektedir.
Eşine fiziksel değişimi nedeniyle ilgisini kaybeden erkek, dışarıdakinin daha iyi olduğu düşüncesiyle başka kadınlar ile ilgili arayışlar içine girebilmektedir. Bu durum da evlilikte daha kötü sonuçlara yol açabilmektedir.
Eşlerinin bazı fiziksel durumlarından kaynaklanan etkilerden dolayı da cinsel uzaklaşma yaşanabilir. Örneğin ağız ve vücüt kokusu gibi.
Eşler arasındaki iletişim zorlukları ve çatışmalar da cinsel yaşamı olumsuz etkiler. Tıpkı kadınlar gibi erkekler de evliliklerinde yaşanan çatışma ve kavgalardan duydukları kızgınlık ve öfkeleri sebebiyle eşlerinden uzaklaşırlar ve cinsel yakınlaşmadan kaçınırlar.
Kadın-erkek ilişkisini diğerlerinden ayıran ‘erotik sevgi’ dir. Erkek de kadın da arzulanmayı ister ama kadının ikili ilişkide durduğu yer, seks yaşantısından daha önemlisi ‘arzu nesnesi’ olmasıdır yani kadın ‘arzu’ nun peşindedir.
Kadın olduğunu hissetmek, dişilik, çekicilik, hayranlık gibi duyguları yaşaması, hayatındaki erkeğin ona tuttuğu güzel ayna ile mümkündür. Kadın, erkeğin gözünden gördüğü kendini daha çok sevecek ve canlanıp güzelleşecektir. Aksi takdirde arzulanmayan, sevişilmeyen kadın tıpkı bir yaprak gibi kuruyup cansızlaşmaya başlar.
Bu yüzden sorunu doğru yerden anlayıp profesyonel yardım almak, eşlerin kaygı ve depresyona sebep olan bu durumdan kurtulmalarını sağlar. İyi bir evlilik, cinsel yaşamdan bağımsız değildir.
Uzman Psikolog, Psikoterapist Ruşen Nur Arıkan