“KARAR” İLE FLÖRT MÜ, EYLEME GEÇMEK Mİ?
12 Eylül 2013
Karar vermek bazı kişiler için neden zordur? Yalnızca evet diyemediği için değil hayır da diyemediği için felç olan kişiler.
Karar, dilemek ile eyleme geçmek arasındaki köprüdür. Karar vermek , kendini bir eylemin akışına adamak demektir. “Eğer ardından hiçbir eylem gelmiyorsa gerçek bir karar olmadığına, bunun kararla flört etmek olduğuna , başarısız bir karar olduğuna inanıyorum ben” der, psikanalist Irvın Yalom.
Samuel Beckett’ in “Godot’ yu Beklerken” i yarıda kesilen kararlar abidesidir. Karakterler düşünür, plan yapar, bunu kesinleştirir, fakat karar veremezler. Oyun şu konuşmayla sona erer.
Vladimir: Gidelim mi?
Esragon : Hadi gidelim.
[Sahneleme talimatı]:] Kimse kıpırdamaz.
Bazı danışanlar bir karar sancısı yaşamaları yüzünden terapiye girerler. Bu karar genellikle de bir ilişki veya meslekle ilgilidir. Terapist danışanın kararla ilgili kaygısının bilinçdışı anlamını kavramasına yardımcı olur. Geçmişteki kararlara yönelik krizleri tarar ve tedavi hedefi özellikle hastanın belirli bir kararı vermesine yardım etmek de olabilir, hastanın o kararı ve ilişkili olanları uyuma yönelik bir biçimde vermesini sağlamak için çatışmalı alanları çözmek de.
Çok az sayıda karar tam olarak bilinçli çabayla verilir. İnsan kararlarının büyük çoğunluğu çaba harcamadan verilir.
William James “Akla uygun karar” diye adlandırdığı karar verme biçimini şöyle tarif etmektedir: Belirli bir hareket tarzının lehinde ve aleyhinde iddiaları düşünür ve bir alternatif üzerinde karar kılarız. Hesapların mantıklı bir şekilde dengelenmesidir; bu karara tam bir özgür olma duygusuyla varırız.
Bireyin karakter yapısı, izi sürülüp ortadan kaldırılabilecekolan çok önemli tek bir kararın sonucu değil, hayat boyu yapılan sayısız seçim ve vazgeçilen alternatiflerden oluşmaktadır.
Kararlar neden zordur?
Karar ve karar verilen eylem arasında ne olur? Neden bazı kişiler karar vermeyi olağanüstü derecede zor bulurlar? Gerçekten danışanların hemen hemen hepsinin bir kararla boğuştuğu görülmektedir: Önemli bir ilişki ile ilgili olarak ne yapmak gerektiği, evli kalmak mı boşanmak mı, okula dönüp dönmemek, çocuk sahibi olup olmamak.
Diğer danışanlar ne yapmak zorunda olduklarını bildiklerini söylüyorlar -içkiyi ya da sigarayı bırakmak, kilo kaybetmak, insanlarla tanışmaya çalışmak veya yakın bir ilişki kurmaya çalışmak- ama karar veremiyorlar yani kendilerini bunu yapmaya adayamıyorlar.
Hatta bazıları neyin yanlış gittiğini bildiklerini söylüyorlar örneğin, çok kibirliler, işkolikler veye ilgisizler ama değişmeye nasıl karar vereceklerini bilmiyorlar.
Bu verilmemiş kararlarda oldukça acı veren birşeyler var. Kararlar birçok neden yüzünden zordur: bazıları belirgin, bazıları bilinçsiz ve bazıları varoluşun en derin köklerine dokunmaktadır.
Kararların zor oluşunun temel nedeni “Seçeneklerin dışlanması” dır.
Her evet için bir hayır olmalıdır. Bir şeye karar vermek her zaman başka bir şeyden vazgeçmek anlamına gelir. Vazgeçmek karara eşlik eder hep. İnsan seçeneklerden, çoğu zaman bir daha ele geçmeyecek seçeneklerden vazgeçmek zorunda kalır. Kararlar acı verir, çünkü olasılıkların sınırlılığını ifade eder; ve insanın olasılıkları ne kadar sınırlıysa insan ölüme o kadar yaklaşır.
Wheelis, kararın yolculuktaki dörtyol ağzı ve vazgeçişin de seçilmeyen yol olduğu şeklindeki metaforda konuyu çok güzel bir biçimde ifade etmektedir:
Bazı insanlar dörtyol ağızlarında oturur, aynı anda ikisine de giremedikleri için iki yola da girmezler, orada yeterince otururlarsa yolların sonunda birleşeceği ve böylece her ikisini seçmenin de olası hale geleceği yanılsamasının tadını çıkarırlar. Olgunluk ve cesaretin büyük bir kısmı böylesi feragatlerde bulunabilme yeteneğidir ve aklın büyük bir kısmı da insanın mümkün olduğunca az şeyden vazgeçmenin yollarını bulma yeteneğidir.
Karar tek başına bir harekettir ve bizim kendi hareketimizdir; kimse bizim yerimize karar veremez. İnsan ancak kendi verdiği kararın sorumluluğunu alabilir.
Bazı insanlar için karar vermek, bütün kararlarının kötü ve yasak olduğu deneyimini yaşatan anne ve baba yüzünden suçluluk duygusu yaşandığı için zordur. Böyle kimseler karar vermeye hakları olmadığını hissederler. Yetişkinlikte büyük kararlar, hem ayrılık korkusundan ve hem de baskın olan diğerine karşı çıkmanın verdiği suçluluktan kaynaklanan sıkıntılı bir durum yaratırlar.
Bir de varoluşsal suçluluk vardır; kişi eğer büyük bir değişim kararı verirse sahip olduğu tek hayatında ne kadar çok şeyi feda ettiğini, gereksiz yere harcadığını düşünebilir. Geçmişteki enkazdan sorumlu olduğu ve çok uzun zaman önce değiştirebileceği anlamı çıktığında geçmişteki hareketlerinin ezici sorumluluğunu kabul etmesi gerekir ve bu kolay değildir.
Suçlulukla başa çıkmanın en iyi -belki de tek- yolu telafidir. İnsan geriye doğru iradesini kullanamaz. Ancak geleceği değiştirerek geçmişi telafi edebilir.
Karar her başarılı terapi seyrinde merkezi rol oynar. Değişim mekanizmasını harekete geçiren şey karardır. Çaba olmadan hiçbir değişim olası değildir ve karar çabanın tetiğidir. Terapistin görevi danışanı özgürce seçim yapabileceği noktaya getirmektir.
Karar vermenin, bir kararla ya da karar vermemeyle sona ermediğini hatırlamak önemlidir. İnsanın tekrar tekrar yeniden karar vermesi gerekebilir. Bir kararı uygulayamama onu sonsuza dek “boşa harcamak” anlamına gelmez ve bir sonraki karar için herhangi bir anlam taşıması da gerekmez; ama böylesi bir başarısızlıktan çok şey öğrenilebilir.
Ayrıca, danışanın bir karar vermeye hazır olmadığı veya karar veremediği zamanlar olabilir. Terapist danışanın böyle bir zamanda karar vermeme kararını destekleyerek ona rahatlık sağlayabilir.
Karar kaçınılmazdır ve her yerde vardır. Eğer kişi kararlarının her yerde bulunma özelliğini tamamen kabul ederse otantik tarzda varoluş durumuyla karşı karşıya gelir. İnsan hayatta kalmak için bile karar verir.
İnsanın karar verme şekli büyük önem taşımaktadır. Karara aktif yaklaşım, insanın kendi gücünün ve kaynaklarının aktif kabulüyle uyumludur.
Her kararda bir ödül vardır. Eğer kişi bir karara bağlı kalamazsa, içinde kendine ait bir ödülü barındıran başka bir karar verdiği varsayılmalıdır. Ancak dikkat çekilmesi gereken nokta, ödüllerin kişiyi ketleyici değil, ileriye doğru geliştirici olması durumudur. Danışanımın değişmek istememesi bir karardır ve somut veya sembolik ödülleri vardır -örneğin yakınlarından ilgi görmek, sürekli yardıma ihtiyacı olduğunu göstermek. İşte bu ödül insanın ileriye doğru gelişimini engelleyen bir ödüldür.
Yarattığınız dünyayı ancak siz değiştirebilirsiniz ve değişimde tehlike yoktur.
Uzman Psikolog, Psikoterapist Ruşen Nur Arıkan